Down sendromu, insanın en küçük yapıtaşı olan kromozom sayısındaki bir sorundan kaynaklanır ve insanlarda en sık görülen kromozom anomalisidir (canlı doğumlarda sıklığı 1/ 850’dir, genel olarak anne yaşı arttıkça daha sık görülür). Normalde 46 olması gereken kromozom sayısı Down sendromlu bireylerde 47’dir. Olağan durumda kromozomlar insanlarda çift halinde bulunur, oysa ki Down sendromlu kişilerin 21. koromozom halkasında iki değil üç adet koromozom vardır. Down sendromu bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır.
Down Sendromlu çocuklar zekâ geriliğinin yanı sıra, kendine özgü yüz özellikleriyle (ablak bir yüz, basık kafatası, şişkin ve katlı göz kapakları, badem şeklinde gözler) ve çeşitli fiziksel anormalitelerle (boy kısalığı, geniş eller, küt parmaklar vb) tanımlanır. Yeni doğanların boyun ve diğer eklemleri, kasları gevşek olur.
Down sendromu kalıtsal değildir, döllenme sonrasındaki hücre bölünmesinde ortaya çıkan bir kromozom anomalisidir. Annenin yaşı, radyasyon, troid hastalıkları, uyuşturucu ve alkol kullanımı gibi çeşitli nedenlerin belirleyici olduğu öne sürüldüyse de hiçbiri kesinlik kazanmamıştır. Down Sendromu sıklığı ile ilişkili bulunan tek istatistiki veri annenin yaşının ilerlemiş olmasıdır. Down Sendromlu bireylerde, hafif derecelerden çok ağır derecelere kadar değişmekle birlikle zekâ geriliği her zaman vardır.
Doğumsal kalp hastalıkları, duyma ve görme problemleri, tiroid hastalıkları, bağışıklık sistemi yetmezliği, çeşitli enfeksiyonlar, mide ve barsak sorunları gibi Down sendromuna sıklıkla eşlik eden hastalıkların da tedavi edilmesi gerekir. Olumsuz sonuçların azaltılması için bu rahatsızlıkların erken teşhisi ve tedavisi şarttır.
Down sendromunun gebelikte saptanması mümkündür. Ultrasonografi veya üçlü (ya da ikili) tarama testi sonuçlarının Down sendromundan şüphelenmeyi gerektirdiği gebeliklerde,
kesin tanı koymak için amniyosentez (ultrasonografi eşliğinde bebeğin içinde bulunduğu amniyo sıvısıdan örnek alınması) veya diğer prenatal genetik tanı yöntemleriyle bebeğin kromozom tetkiki yapılır.
Down Sendromu ve Genetik Danışma
Bebek bekleyen her anne-babanın en büyük arzusu doğacak bebeklerinin sağlıklı olmasıdır. Hayallerindeki sağlıklı bebeğe kavuşma özlemi ile 9 aylık bir bekleyiş süreci geçirirler. Bu süreç bebeklerinin doğuştan bedensel veya zihinsel özürlü olabileceği kuşkusu ile gölgelenebilir. Tüm toplumlarda yeni doğan bebeklerin yaklaşık % 2-3’ünde (100 bebekten 2 veya 3’ünde ) çoğu genetik bir bozukluk sonucu oluşan doğuştan anomaliler saptanmaktadır.
Yaşamın daha sonraki evrelerinde ortaya çıkan genetik bozukluklarla bu oran % 7-8’e ulaşmaktadır. Genetik bozukluklar kişinin kendi yapısından kaynaklanabileceği gibi, bazen de aynı bozukluğu taşıyan (ancak tamamen sağlıklı olan) anne veya babadan da kalıtılabilir. Gen bozuklukları genelde ancak hastalık oluştuktan sonra hasta kişide yapılan araştırmalarla ortaya çıkar. Genetik hastalıkların bir bölümünü kalıtımla geçen tüm özelliklerimizi taşıyan, hücrelerimizin çekirdek kısmında bulunan ve her insanda 46 tane olan kromozomların sayısal veya yapısal bozuklukları sonucu oluşan “kromozom anomalileri” oluşturur.
Kromozom anomalileri içinde, canlı doğan bebeklerde en sık rastlanan, halk arasında Mongolizm olarak bilinen, “trizomi 21” de denen “Down Sendromu”dur. Canlı doğan her 750 bebekten birinde Down Sendromu saptanmaktadır. Bunun anlamı, doğan her 750 bebekten birisi için anne babalara, bebekleri onlara sapasağlam görünse de büyük olasılıkla Down Sendromlu olduğu ve ileride diğer çocuklara oranla gelişmelerinin daha farklı olacağının söylenmesidir. İlk bakışta sağlıklı görünen bu bebeklere sadece gözlerinin çekik, burunlarının minik, yüzlerinin basık olması gibi ufak fiziki özellikler nedeni ile hasta denmesi anne-babalara fazla inandırıcı gelmeyebilir. Bu nedenle, başvurmaları önerilen bir genetik bölümünde bebekten kan alınması ve kromozom analizi sonunda kesin tanının konması süresi onlar için en zor günlerdir. Daha önceki çocuklarının tamamen sağlıklı olması, akrabaları arasında böyle bir çocuğun bulunmaması, onları doktorların yanıldıkları ümidine kaptırabilir. Bu ümit ve endişe dolu günler sonunda kesin tanı demek olan kromozom analiz sonucu alındığında ve bebeğiniz Down Sendrom’lu dendiğinde ise tam bir bilinmezlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bundan sonra anne-babayı, özürlü çocukları ile birlikte yaşayacakları uzun, yorucu, kimi gün sürprizlerle, kimi gün hayal kırıklıkları ile dolu maceralı bir yaşam beklemektedir. Gebelik boyunca “ya olursa” diye endişelendiği bir durumla şimdi karşı karşıya kalan anne babaya, diğer bebeklerden “farklı” olan bebeklerini tanımalarında, bebeklerine en doğru eğitimi verebilmelerinde yardımcı olmak, toplumda yalnız olmadıklarını anlatmak gerekir.
Down Sendromu ya da yaygın olarak Mongolizm diye bilinen hastalık, gelişme geriliği ve öğrenme güçlüğüne neden olan ve kromozom anomalileri sonucu oluşan hastalıkların içinde en sık görülenidir. Kromozomlar gen adı verilen kalıtım ünitelerinin anne-babalardan çocuklara, dolayısı ile kuşaktan kuşağa kalıtılmasını sağlayan ve ancak mikroskop altında özel yöntemlerle görülebilen yapılardır. Kromozomlar hücre çekirdeğinde bulunurlar ve sağlıklı bir insanda bulunması gereken sayı 46’dır.
Kromozomların üzerinde; her türlü fiziki ve kimyasal özellikler, hastalıklara yatkınlık, temel karakter özellikleri ve yeteneklere kadar tüm özellikleri “şifreleyen” genler bulunur. Kromozomların sayıca fazla veya eksik olması veya yapılarındaki değişiklikler bu genlerin kaybına veya artmasına, dolayısıyla bebeğin gelişmesinin, annenin rahmine düştüğü andan başlayarak, normalden sapmalar göstermesine neden olur.
Kromozom anomalileri doğumda gözlenenden çok daha sık oluşur. Ancak bunların önemli bir bölümünde bebek anne rahminde gelişemez ve gebelik düşükle sonlanır. Gebeliğin ilk 3 ayında oluşan düşüklerin %60’ının kromozom bozukluğuna bağlı olduğu ve normal gelişemeyen embriyoların vücut tarafından dışarı atıldığı bilinmektedir.
Normal kromozomal yapıya sahip kişilerde her kromozomdan bir çift bulunmasına karşın, Down Sendromlu çocuklarda en küçük kromozomlardan biri olan 21. kromozom 2 değil 3 tanedir. Bu nedenle hastalığın doktorlar arasında daha sıklıkla kullanılan adı “Trizomi 21”dir.
Riskli Gebelikler
Özürlü veya hasta çocuk doğumları aileye büyük bir psikolojik ve ekonomik yük getirmektedir. Bu nedenle, risk yüksek, söz konusu hastalık ciddi türden ise, anne-babalar başka çocuk yapmaktan kaçınabilirler. Oysa sözkonusu hastalığın gebelik sırasında tanısının konabilmesi (prenatal tanı) ve fetusun hasta olduğu durumlarda gebeliğin sonlandırılabilmesi olanağı, ailelerin sağlıklı çocuk sahibi olabilmek için yeni gebelikleri göze almalarını sağlar.
Her gebelikte Down Sendromlu çocuk doğurma riski yaklaşık 750:1’dir; ancak 35 yaş ve üzerinde olan ya da daha önce böyle bir çocuğu olan annelerin Down Sendromlu çocuk doğurma riski daha yüksektir.
Serbest trizomili bir çocuktan sonra doğacak çocuklar için Down Sendromu riski önemli oranda artmaz (%1.4). Ancak translokasyon tipi Down Sendromunda, anne veya babanın taşıyıcı olma olasılığı vardır. Bu nedenle bu tipteki bebeklerin anne ve babalarının da kromozomlarına bakmak gerekir. İkisinden birinde taşıyı-cılık saptanırsa, ileride doğacak bebeklerin de aynı şekilde Down Sendromlu olma olasılıkları artmıştır (%5-10).
Bu riskler konusunda daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyen ailelerin yeni bir gebelikten önce Tıp Fakültelerinde Genetik danışmanlık hizmeti veren Genetik bölümlerine başvurmaları gerekir. Genetik danışmanlık ile, genetik hastalıklar için genel topluma oranla “yüksek risk” taşıyan aileler saptanır, yineleme riskleri belirlenir ve aileye durum hakkında ayrıntılı bilgi verilerek “doğum öncesi” tanı testlerinden yararlanmaları sağlanır.
Down Sendromu İçin Tarama Testleri
Down Sendromu için riski artmış anne adaylarını saptamak amacıyla, tarama testi niteliğinde çeşitli yöntemler ve testler kullanılmaktadır.
1. 1-14 gebelik haftası tarama testi: Ultrasonla fetusun ense kalınlığının ölçülmesinin ardından alınan anne kanında bakılan bazı hormon değerleri bir bilgisayar programında hesaplanarak, fetusun Down Sendromlu olma olasılığı % olarak bildirilir. Bu değer 1/300’den fazla ise, riskli gebelik grubuna gireceğinden kromozom anomalisinin olup olmadığının anlaşılabilmesi için fetal kromozom analizi önerilir.
2. Biokimyasal testler (üçlü test): Gebeliğin 15-20. haftaları arasında anne kanında, alfa feto protein, korionik gonadotropin ve serbest östriol değer-lerinin anne yaşı ile birlikte değerlendiril-mesi ile anne adayının kişisel riskinin belirlenmesidir. Bu test de bebeğin hasta veya sağlıklı olduğunu kesin olarak söylemez fakat riskin yüksek (1:350’den fazla) bulunması durumunda kesin tanı testi olan fetal kromozom analizi önerilir.
3. Ultrasonla fetusun izlenmesi: Down Sendromlu çocuklarda ortaya çıkabilecek fiziksel değişiklikleri (kalp, mide, böbrek anomalileri, kısa femur, ense kalınlığı gibi) anne karnındaki bebekte yakalamaya yöneliktir. Ancak bu anomalilerin görülmemesi fetusun “normal” olduğunu söylemeye yetmediği gibi görülmesi de Down Sendromu tanısını koydurmaz.
Doğum Öncesi Tanı yöntemleri
Down Sendromu için artmış risk taşıyan gebeliklerde çeşitli doğum öncesi tanı yöntemleri ile bebeğin kromozomlarını inceleyerek Down Sendromu olup olmadığını kesin olarak saptamak bugün için aşağıdaki yöntemlerle olanaklıdır.
1. Amniosentez (AS): Bebeğin içinde bulunduğu sıvıda biriken fetal (fetusa ait) hücrelerden kromozomların elde edilerek incelenmesi 40 yılı aşkın bir süredir dünyada bir çok ülkede, Ocak 1989’dan beri Türkiye’de merkezimizde, son yıllarda da bazı üniversite ve özel laboratuvarlarda yapılmaktadır. Amniosentez için uygun zaman, son adet tarihinin ilk gününden hesaplanmak üzere, gebeliğin 16-20. haftalarıdır. Ultrason ile gebelik haftası, amnion sıvısının miktarı, fetus sayısı ve plasentanın yeri saptanarak sıvının alınacağı yer belirlendikten sonra bir iğne ve enjektör ile amnion kesesine ulaşılarak 16-18 ml. amniotik sıvı çekilir. Alınan sıvı 1-2 saat içinde eski miktarına ulaştığından normal koşullarda sıvının azalması söz konusu değildir. Fetusun boşaltım sisteminden, akciğerlerinden ve derisinden, içinde bulunduğu amniotik sıvıya hücreler dökülmekte ve zamanla birikmektedir. Alınan sıvı santrifüj edilerek bu hücreler çökeltilir ve özel besi yerlerinde 14-21 gün içinde kültüre edilerek üreyen hücrelerden kromozomlar elde edilir. Kromozomlar özel bantlama yöntemleri ile mikroskopta incelenir. Sonuçlar, uygulamadan 3 hafta sonra elde edilir. Patolojik sonuç alındığında, aile isterse gebeliğin sonlandırılması 24. gebelik haftasının sonuna kadar suni sancı uyandırılarak erken doğum şeklinde gerçekleştirilir.
2. Koryon Villus Aspirasyonu (KVA): Fetus ile anne arasındaki alışverişi sağlayan ve fetus ile aynı genetik yapıda olan plasentadan elde edilen hücrelerden elde edilen kromozomların analiz edilmesi esasına dayanan bir yöntemdir. Gebeliğin 11. haftasından itibaren aspirasyon yöntemi ile elde edilen hücreler canlı ve hızla bölünen hücreler olmaları nedeni ile kromozom elde edilmesi daha kısa sürer ve dolayısı ile sonuçlar daha erken dönemde alınır.
3. Kordosentez (KS): Ultrason eşliğinde, ince bir iğne ile fetusun göbek kordonuna girilerek 1-2 ml fetal kan alma yöntemidir ve gebeliğin 21.haftasından itibaren uygulanır. Göbek kordonu plasenta ile fetus arasında kan alışverişini sağlar. Kordosentez ile sonucun bir hafta içinde alınması nedeni ile geç başvuran anne adaylarında tercih edilebilir.
Deneyimli uzmanlarca uygulandığında yöntemlerin anneye ve bebeğe zarar vermesi söz konusu değildir, ancak;
hepsi için % 0,5 – 3 arasında değişen düşük riski vardır. Bir anne adayı için hangi yöntemin daha uygun olduğu çeşitli faktörlere bağlıdır. Bu faktörler “genetik danışma” sırasında tartışılır ve uygulanacak yönteme anne-baba ve danışman birlikte karar verirler.
En yüksek riskli gebelerde bile bebeğin kromozomlarının normal bulunma olasılığı çok yüksektir. Fetal kromozom analizi sonunda fetusta kromozomlarına bağlı bir anomali beklenmediği söylenebilir; ancak, gen düzeyinde bir değişime bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar ekarte edilemez.